Kahvenin Tarihçesi

Yüzyıllardır birçok kültürde popüler olan eski bir geleneğin modern yansımasıdır.

Türk Kahvesi Tarihi

SSS

Kahve kültürü başlangıcı
    Seba Kraliçesi, daha sonraları, Kudüste’ki Kral Süleyman’a katılmak için Etiyopya dağlarından inmiştir ve efsaneye göre, milattan sonra 1. yüzyılda egemenliğini ilan eden Aksum hanedanlığını kurmuştur. (572 ile 1270 yılları arasında uğradığı kesintiyle birlikte, 1974’de Haile Selassie’nin görevden alınmasına kadar süren bir hanedanlık). Her zaman nispeten fakir olan Habeş halkı her şeye rağmen gururlu ve bağımsız insanlardı ve başka hiçbir yerli Afrikalı bu inancı benimsemediğinde, birçoğu Ortodoks Hristiyanlığının münzevi hayatını benimsemişti. Tarihçi Gibbon; “Her taraftan dinlerinin düşmanları ile çevrilen Etiyopyalılar neredeyse 1000 yıl uyudular, unutuldukları dünyayı unuttular” demektedir. Bugün kahve diye adlandırdığımız içecek unutulanlar -veya henüz keşfedilmeyenler- gibidir. İşi ondan çok şey beklemiyordu. Dolayısıyla, şarkı yazmak ve kavalını çalmak için özgürdü. Akşamüstü, özel tiz notasını üflediğinde keçileri ormanda otlamayı bırakıp onu eve doğru takip etmek için çabucak gelirlerdi. Ama bir öğleden sonra keçileri gelmedi. Kaldı kavalını şiddetle tekrar üfledi. Hala hiçbir keçi gelmemişti. Şaşkın çocuk onları dinlemek için daha yükseğe tırmandı. Sonunda uzaktan gelen melemeleri duydu.
Kahve Arabistan’a Gider…
Etiyopyalılar kahveyi keşfettiklerinde, kahvenin, Araplarla yapılan ticaretle birlikte Kızıl Denizin dar şeridinden karşıya yayılması an meselesiydi. Etiyopyalılar, 6. yüzyılda Yemeni ele geçirip, yaklaşık 50 yıl boyunca yönettiklerinde, burada kahve çiftlikleri kurmuş olmaları muhtemeldir. Araplar uyarıcı içeçeği aldılar. (Efsaneye göre, Muhammed, kahvenin canlandırıcı etkisi altında “40 kişiyi atından düşürüp kırk kadına sahip olabileceğini” bildirmiştir). Ağaçları kurdukları sulama kanallarıyla birlikte dağların yakınlarında yetiştirmeye başladılar ve ona Arapça’da şarap anlamına gelen kahwa adını verdiler. Coffee (kahve) kelimesi de buradan gelmektedir.
Kaçakçılar, Yeni Üretim ve Batı Dünyasına Varış
Osmanlı Türkleri Yemeni 1536’da işgal ettiler ve işgalin hemen ardından, kahve çekirdeği Türk imparatorluğu için önemli bir ihracat malı oldu. Çekirdekler genelde Yemen limanı olan Moha’dan ihraç ediliyorlardı. Bu yüzden o bölgeden gelen kahve limanın adını aldı. Ticaret yolunu kahveyi gemi yoluyla Süveyşe götürmek ve sonra deveyle Fransız ve Venedik tüccarları tarafından alındığı Aleksandriyen depolarına ulaştırmaktan oluşturuyordu. Kahve ticareti gelir sağlamanın ana yolu olduğu için, Türkler hasetle Yemen’deki ağaçların yetiştirilmesinde monopoli kurdular.
Binlerce öpücükten daha güzel
Kahve ve kafeler Almanya’ya 1670’lerde geldi. 1721’de birçok büyük Alman şehrinde kafeler vardı. Uzun bir süre kahve alışkanlığı üst sınıfın sınırlarında kaldı. Birçok doktor kahvenin kısırlığa ve erken doğuma yol açtığı konusunda uyarıda bulundu. 1732’de kahve, Johann Sebastian Bach’ın, bir kızın sert babasına bu favori zaaf için yalvardığı Cofee Cantana güldürüsüne ilham verecek kadar tartışmalı (ve popüler) olmuştu: Sevgili babacığım, bu kadar sert olma! Günde üç küçük fincan kahvemi içmezsem, kızarmış keçi eti gibi kuruyorum! Ah! Kahvenin ne kadar güzel bir tadı var! Binlerce öpücükten daha güzel, üzüm şarabından daha tatlı! Kahvemi içmek zorundayım, eğer biri beni mutlu etmek isterse, onun bana kahve armağan etmesine izin ver! Yüzyılın sonlarında, kahve tutkunu Ludwig van Beethoven bir fican kahve pişirmek için tam olarak 60 çekirdek kullanıyordu.
İngilizlerin kahve istilası
1650’de, Lübnanlı bir Yahudi olan Jacobs, Oxford Üniversitesi’nde “yenilikten hoşlananlar” için ilk kafeyi açtığında, kahve siyah akan bir sel gibi İngiltere’yi kasıp kavurdu. İki yıl sonra Londra’da, Pasqua Rosee adında bir Yunanlı bir kafe açtı ve ilk kahve reklamını yayınladı. Bu satış broşüründe “KAHVE İçeceğinin Fazileti” aşağıdaki gibi açıklanmıştır. Basit ve masum bir şey, bir fırında kavrularak ve toz haline getirilip, kaynak suyu ile kaynatılarak bir içecek haline getirildi. Büyük bira bardağının yarısı kadarı yemekten bir saat öncesinden bir saat sonrasına kadar içilir ve dayanılabilecek kadar sıcak alınır. Pasqua Rosée abartılı tıbbi iddialarda bulundu. 1652’deki reklamı kahvenin sindirime yardım ettiğini, başağrısını, öksürüğü, tüberküloz, ödem, gut ve iskorbüt gibi hastalıkları iyileştirdiğini ve kadınların düşük yapmasını engellediğini ileri sürdü.
Napoleon’un Sistemi: Modernizm Yolunu Asfaltlamak
1806’da, İngiltere’yle savaşa başlanmasından üç yıl sonra, İngiltere’ye Avrupa’daki ticaretini engelleyerek zarar vermeyi uman Napoleon, Fransa’nın kendi kendine yeterli olduğunu ilan etti ve Kıtasal Sistem adıyla yasallaştırdı. “Önceleri, eğer zengin olmak istiyorsak koloniler almak zorundaydık, Hindistan ve Atiller’de Orta Amerika’da, San domingo’da yerleşmek zorundaydık. Şimdi üretici olmalıyız. Tout cela, nous la faisons nous-memes!” dedi ve “Herşeyi kendi kendimize yapmalıyız” diye ekledi. Kıtasal Sistem birçok önemli endüstriyel ve zirai yeniliği beraberinde getirdi. Napoleon’un araştırmaları başarılı oldu, şeker kamışı ihtiyacını gidermek için Avrupa şeker pancarından şeker çıkarmak gibi. Ama Avrupalılar, kahvelerini kendileri yapamadılar ve onun yerine chicory (hindibada)’da karar kıldılar. Bu mavi çiçekli Avrupa şifalı bitkisi (hindibanın bir çeşidi) acı bir suyla uzun beyaz bir köke sahipti. Kavrulduğunda ve dövüldüğünde, bir şekilde kahve gibi görünen bir muhteviyat içeriyordu. Sıcak suyla kaynatıldığında; acı bir tat ortaya çıkıyordu, koyu renkli içeceği bazıları kahve yerine kullanabiliyordu ama koku, tat, hacim veya kafeinsiz bir kahve. Bu yüzden, Napoleon zamanında, Fransızlar hindiba zevkini geliştirdiler ve hatta 1814’de Kıtasal Sistem sona erdiğinde dahi, kahvelerini bu şifalı bitkinin köküyle karıştırarak içiyorlardı. New Orleans’ın Fransız melezleri de bu zevke sahiplerdi. 1814’den 1817’ye kadar, Amsterdam bir kez daha kahve ticaretinin ana merkezi olmaya devam etti. Kahvenin fiyatı, yaklaşık 500 gr için Amerikan dolarıyla16 sentten 20 sente değişiyordu, bu fiyat 1812’de $1.08’lik fiyata göre hayli düşüktü. Bununla birlikte, Avrupa’da ve Birleşik Devletler’de artan talep, Cava için fiyatı 30 sent veya üstünde bir fiyata geri çıkardı. Birkaç yıl sonra, 1823’de, bu yeni çiftlikler üretime geçtiğinde başka bir kriz baş gösterdi. Fransa ve İspanya arasında bir savaş an meselesiydi. Avrupada’ki kahve ihracatçıları kahve almak için koşturdular. Deniz yollarının kısa bir süre içinde tekrar kapanacağını varsaydılar. Yeşil çekirdeğin fiyatı aniden yükseldi. Ama savaş çıkmadı en azından kısa süre içinde. Tarihçi Heinrich Jacob “Savaş yerine, başka bir şey geldi! Kahve, her taraftan!” diye yazdı. Çekirdekler, Meksika, Jameika ve Antiller’den geldi. İlk kez, Brezilya ürünleri belirdi. Fiyatlar hızla düştü. Londra, Paris, Frankfurt, Berlin ve St. Petersburg’da iflaslar oldu. Milyonerler bir gecede her şeylerini kaybettiler. Yüzlercesi intihar etti.

Türk kahvesi, sadece bir içecek değil, aynı zamanda bir ritüel, bir kültür ve Türk mutfağının önemli bir parçasıdır. Kökeni 15. yüzyıla dayanan bu lezzetli kahve, yüzyıllar boyunca değişerek bugünkü formuna ulaşmıştır.

Kahvenin Osmanlı'ya Girişi:

Türk kahvesinin tarihi, 16. yüzyılda Yemen'den Osmanlı İmparatorluğu'na getirilmesiyle başlar. Kesin tarihi bilinmemekle birlikte, iki ana rivayet öne çıkar:

  • Yemen Valisi Özdemir Paşa: Bu rivayete göre, 1543 yılında Yemen Valisi olan Özdemir Paşa, Yemen'de popüler olan kahveyi beğenir ve İstanbul'a getirir. Kanuni Sultan Süleyman da kahveyi beğenir ve sarayda kahve içilmeye başlanır. Zamanla kahve halk arasında da yayılır ve tüm Osmanlı topraklarında popüler hale gelir.
  • Halepli Tüccarlar: Bir diğer rivayete göre ise, kahveyi Osmanlı'ya Halepli iki tüccar getirir. 1554 yılında Tahtakale'de bir kahve dükkanı açarak kahveyi İstanbul'da ilk kez halka tanıtırlar. Dükkan büyük ilgi görür ve kahvenin popülerliği hızla artar.

Kahvehanelerin Doğuşu:

Kahvenin yaygınlaşmasıyla birlikte kahvehaneler de açılmaya başlar. Bu mekanlar sadece kahve içmek için değil, aynı zamanda, haberleri öğrenmek, fikir alışverişi yapmak ve eğlenmek için de kullanılır. Kahvehaneler, Osmanlı toplumunda önemli bir sosyal ve kültürel rol oynamaya başlar.

Türk Kahvesinin Özellikleri:

Türk kahvesi, ince öğütülmüş kahve çekirdeklerinin cezvede pişirilmesiyle hazırlanır. Yoğun kıvamı, köpüğü ve kendine özgü aromasıyla diğer kahvelerden ayrılır. Türk kahvesi genellikle sade olarak servis edilir ve yanında lokum ikram edilir.

UNESCO Somut Olmayan Kültürel Mirası:

Türk kahvesi, 2013 yılında UNESCO tarafından Somut Olmayan Kültürel Miras Listesi'ne dahil edilmiştir. Bu, Türk kahvesinin sadece bir içecek değil, aynı zamanda bir kültür ve gelenek olduğunu gösteren önemli bir adımdır.

Günümüzde Türk Kahvesi:

Günümüzde Türk kahvesi, Türkiye'nin en popüler içeceklerinden biri olmaya devam etmektedir. Evlerde, kahvehanelerde ve restoranlarda sıklıkla tüketilir. Ayrıca, özel günlerde ve kutlamalarda bakılır.

Türk kahvesi, yüzyıllar boyunca değişerek bugünkü formuna ulaşmış ve Türk kültürünün önemli bir parçası haline gelmiştir. Bu lezzetli kahve, keyifli sohbetlerin ve güzel anıların başlangıcı olmaya devam etmektedir.